Eskişehir Araştırma Tarihçesi

Şehirler doğal güzellikleri ve fabrika bacalarından daha çok tarihi kimlikleri ile ünlenir. Bu bağlamda Eskişehir’liler şehirlerinin adı önündeki “eski” ön eki ile ne kadar övünseler azdır. Çünkü Eskişehir bu adı fazlasıyla hak etmektedir. Burası doğal ulaşım yollarının kesiştiği; önemli şehirlerin kurulduğu, bir zamanlar akın akın kervanların geçtiği; kılıç şakırtılarının ve top seslerinin yankılandığı; “makus talih”in ve hatta belki de talihlerin yenildiği bir yerdir. Ancak bu tarih, sadece yakın geçmişin Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı uygarlıklarlarıyla sınırlı değildir; onun gerisinde bölgede daha binlerce yıllık bir tarihi derinliğini gözler önüne seren bir arkeolojik potansiyel vardır.

Kollarıyla ve bir yılan gibi kıvrılan gövdesiyle Sakarya Nehri, bölgeye hayat verir; içinden aktığı vadi ve verimli ovalarda, bazılarının çapı 500 m.ye ve yükseklikleri de 25 m’ye ulaşan öbek öbek höyükler yer alır. İşte, bölgenin dip tarihinin en önemli tanıkları olan bu höyüklerin tahribatı, günümüz Eskişehir’i ile uzak geçmişi arasındaki bağların koparılması anlamına gelir. Günümüzde ağır iş makinalarının giderek daha yaygın kullanımı ve defineciliğin korkunç boyutlara ulaşması, ne yazık ki bu tahribatı daha da hızlandırmıştır. İçlerinde üst üste yerleşimler kurulması sebebiyle, giderek bir tepe görünümü kazanan bu höyükler – mezar anıtı oldukları ve dolayısıyla içlerinde değerli ölü hediyeleri bulunduğu düşüncesiyle- gereksiz yere tahrip edilmektedir. Arkeoloji mesleğine gönül verenleri bu durum derinden üzmektedir.

Yerel yönetimleri, meslek kuruluşları, aydınları ve halkı ile birlikte, Eskişehir’lilere düşen görev, insanlığın ortak mirası olan bu eşsiz tarihi ve kültürel değerlerin korunmasında ve günışığına çıkarılmasında sorumluluk üstlenmek ve Eskişehir’in tarihine sahip çıkmaktır. Eskişehir bunu başardığı takdirde, bu uğurda verilen hizmetlerin karşılığı, turizm geliri olarak kendisine geri dönecektir ve Eskişehir aynı zamanda evrensel düzeyde saygınlık kazanacaktır.